bir-model-kurgusu
Corona
günleri, İstanbul, Nisan 2020
İnsanlığın arayışlarına faydası olabilir niyetiyle yazıyorum. 20 senedir evde yetiştirmekte olduğum bazı kavramların
birikimi ve bir çıktısı aşağıda. Geri
bildirimlerinizle gelişecek.
Kısaca kimim:
1961, İstanbul doğumluyum. Nişantaşı. 4 erkek çocuğu
arasında ilki. 70’li yıllarda ülkede günden güne artan şiddet dalgaları süreçlerinde,
birçok arkadaşım gibi kardeşler, arkadaşlar arası keyifli, korunaklı, izole
deneyimler yaşadım. Şanslıyım, ilkokul,
ortaokul, lise arkadaşlarımla keyifli buluşmalarımız CORONA öncesine kadar
devam etti. Şu aralar WhatsApp’da devam
ediyor.
·
1980'de Robert Kolej'den mezun olup, ABD'ye gittim. 6 sene
okudum (matematik sonrası işletme); 6 sene (mühendislik firmasında)
çalıştım. Kardeşlerim peşimden gelip, ABD’de kaldılar. Döndüm.
·
1992'de bilişim sektöründe
çalışmaya başladım: donanım ticareti. Türkiye ve Fransa'da bu işi
yaptım. Döndüm.
·
Okumayı hep sevdim.
Çocukken elime her geçeni okudum.
Üniversite’de insanlığın “erken edebiyatı” ile tanışınca çok etkilendim. Farklı edebiyat ve tarih derslerinden
beslendim. Geçtiğimiz 4 sene içinde
tarih okumalarım arttı.
·
20 yıl önce karşıma raslantı ile çıkmış olan bir konuda yazıp,
çiziyorum. 1980 öncesi görmüş olduğum toplumun sancılı günleri mi, bulunduğum
her coğrafyada toplumların hissettirmiş oldukları tutarsızlıklar mı, gelecekle
ilgili kaygılar mı, hepsinden bir demet mi emin değilim: bir çeşit toplumsal
sorumluluk duygusu ile bu yolda devam ettim.
·
2004 yılında 3 kafadar çıktığımız bir yol sayesinde www.bilimkahramanlari.org
süreci oluştu. 2020’ye kadar 78 ilden
40.000 kadar öğrenci bu süreçlere katıldı.
Son senelerde her sene 1000 kadar gönüllü destek oldu. İnsanlığın bilim ile barışı inşa
edebileceğini gördüm.
·
3 adet TED konuşmam var.
İçerikleri bu yolu destekler özellikler taşıyor. Sabancı Vakfı 2012’de Türkiye’nin Fark
Yaratanları arasına seçti.
Neden yazıyorum:
Aşağıda bir model var ki: Corona sonrası
gezegenin sürüdürülebilir geleceğini hayal ederken anlamlı olabilir.
Tabi ki modelin zayıf tarafları da var,
güçlü tarafları da. Mesela, tek bir
kelimeden başlayıp, adım adım açılıp, evrenselliğe doğru bir yön çizmesi kanımca
güçlü taraflarından. “Felsefi
tutarlılığı” kendine amaç edinen bir model olduğu için, “anlamı” merkeze
oturttuğu için değerli. Bu modeli
tanıyıp, daha iyisini yapacak kişiler ortaya çıkabileceği için değerli.
Fark ettiğim zayıf taraflarından: mesela,
“bu model kapitalist sistemi nasıl değiştirmeyi teklif ediyor” diye sorulsa,
çok net cevaplarım yok. Ama bu kadar yoğun
bir paylaşımın, bu kadar düz organizasyon yapılarının bugünden çok farklı çıktıları
olacağı kesin. Olumsuz değilim. Bu çıktıların olumlu olacağına
inanıyorum.
Modelin amaçları:
1.
dünyadaki şiddeti en aza indirmek
2.
herkesin katkısıyla yaşam kalitesini en
yukarı çıkarmak
3.
kapsayıcı ve felsefi olarak tutarlı
olmak
4.
denge kelimesine anlam katmak
5.
fikir toplumunu (işçi - sermaye farkı
yerine, fikir-yetenek-kaynak eşdeğerliği) inşa etmek
6.
bilimsel tekillik ve evrensellik ile tam
bilinç seviyesine, tam özgürlüğe yol almak
7.
içten dışa barış içinde olmak.
Bugün dünya nüfusu 7,8 milyar civarı.
2050’de 9 milyar olacağı tahmin ediliyor.
Küresel ısınma, bugünkü kısıtlar (mesela, ülkeler ve sınırları üstündeki
mutlak egemenlikleri) üzerinden geleceği öngörmeye çalışırsak, sorunlar bariz:
su-yiyecek kıtlıkları, göçler, büyük kitleler için sağlıksız yaşam şartları,
çok daha yıkıcı doğal afetler, eşitsizlik, ilgiye ihtiyacı olan kişi ve konuların
muhtaç durumda olması, toplamı eşittir gezegenin sancıları. Farkındasınız, her sancıyı da yazmadım.
Bunlar sistemin içindeki şiddet
seviyesini artıracak etkenler. Huzursuzluklar
artabilir ki, daha henüz önemli insanlığı en derinden etkileyebilecek
teknolojik değişimler bile gelmeden.
Daha … yapay zeka, öğrenen sistemler, özlük haklarının erimesi, quantum
bilgisayarlar, artan robotik çözümler ve artan işlevsizlikler, yeniden öğrenim
ve uzmanlaşma … duraklarına varmadan.
Zenginler, fakirlerin yok olmasını
izleyecek mi? Yoksa, kitlelerin bir
çeşit ebeveynleri olacaklar mı? İşbirliğini
öne çıkarıp, tarihin sayfalarını doğru okuyup, ortak bir gelecek inşa
edecekleri mi? Dünyanın olası bir
şiddete tahammülü olacak mı? Devlet
insanları toplumsal sorumluluk gösterip, taraftargirliklerini öteye atıp, içte
dışta işbirliği için çalışacaklar mı?
Kısaca insanlığın var olabilmesi için
yazıyorum. Büyük ihtimalle ben yazdım
diye var olmayacak. Yeter ki, yazdım
diye yok olmasın.
Model: Başlangıç
Yolu, karşıma çıktığı şekilde tarif
edeceğim; bazı adımlarda "nasıl oldu da" sorusuna zamanla cevap
verebilirim. Yer ve zaman kaybı olmasın
diye atlayacaklarım olacak. Saklım, gizlim yok. Sorulara cevap vermeye
hazırım.
92-99 arası bilişim sektörü deneyimleri sonrası kendime bir soru
sordum:
"daha
iyi bir ISP (internet servis sağlayıcısı) iş
planı nasıl olur?"
1
Değerli bir ISP nedir? Yüksek
finansal değeri
olan bir ISP, yüksek sayıda “sadık müşterisi” olan ISP'dir dedim. (O günlerde aklımdaki “değer”, “finansal değer”
ile eşti. İlk başta “sadık müşteri” olan
tanımı da, bugün “sadık paydaşlar” olarak güncellemek daha doğru olur. Paydaş = çalışan, ortak, tedarikçi, müşteri
ve varsa diğer değer katan yol ortakları.)
“Değer üretmek (building a valuable ISP*) = building a loyal
community” eşitliğini yazdım.
İndirgeyip, “Üretmek (building) = building loyal communities”
dedim.
doğrulama:
·
her birey ve kurum kendine loyal community'ler inşa ediyor veya
kendini loyal community'lerin içinde buluyor benim için ilkokul, ortaokul, lise
sınıf arkadaşlarım, içine doğduğum aile, dostlarım, kurduğum aile, ... diye
devam ediyor; her birimizi için onlarca loyal community olabilir.
·
firmaların değeri inşa etmiş oldukları sadık paydaşlıkların boyutu
ile ölçülüyor;
·
hayvanlar arasında da loyal community kuruluyor: arılar,
karıncalar en barizleri...
·
bitkiler, ağaçlar arası da olabilir…
·
tabi ki, dini cemaatler, siyasi birliktelikler, spor takımı
taraftarlıkları da bariz loyal community'ler…
·
her sokak, mahalle, ilçe, şehir, ülke, ırk (mesela, insanlık
ırkı), her gezegen: paydaşları ile kurduğu loyal community'ler kadar değerli
... demek mümkün.
Kısaca yaklaşım parametrik ve yalnızca ISP tasarlamak için değil.
Bu kavramlar insanlık için tek kelimelik hedefe evrildi… (bir
çeşit yaşamın anlamı): "üretim" (ingilizce: building)
iki kelimeli hedef: değer üretmek (building value)
üç kelimeli hedef: sadık topluluklar kurmak (building loyal
communities)
2
“Amaç loyal community kurmak ise, bunun adımları, basamakları
neler olabilir” diye sordum.
·
son nokta: loyalty (sadakat/sebat etmek) (anda varlığı
sorgulanamıyor; varlığı ancak zaman
içinde belli olan - mesela, çiçeği yetiştirmek için ortaya konulan - irade)
·
önceki adım: community (toplulukta yer almak)
·
önceki adım: learning (öğrenmek, alıp-vermek)
·
önceki adım: listening (dinlemek, almak)
·
önceki adım: speaking (konuşmak, vermek)
·
önceki adım: life (yaşam/saygı)
·
önceki adım: sincerity (samimiyet/niyet)
doğrulama:
iki canın samimiyetinden yaşam doğuyor, konuşuyor (veriyor),
dinliyor (alıyor), öğreniyor (alış-veriş), öğrenirken community'de yer alıyor/kuruyor,
community'ye (fikre) sadık olarak/kalarak da değer üretiyor, veya kısaca
“üretiyor.”
Sav 1: iyi şeyler yaparken, hepimiz bu basamaklara uygun
davranıyoruz.
Fark ettiğim: her değerli kurum bu basamaklara dikkat
ediyor.
Sav 2: doğuştan bu kavramları "tanıyoruz"
Sav 3: bu adımlar (değerler) evrensel; yaşam olan her gezegende bu
veya benzeri değerler geçerli olursa, şaşırmam;
Sav 4: bu "merdivene" çatışma çözümüne bir reçete olarak bakmak mümkün.
Sav 4: bu "merdivene" çatışma çözümüne bir reçete olarak bakmak mümkün.
Yukarıdaki adımları renklendirip, aşağıdaki gibi göstermeyi tercih
ettim. Sadakat kelimesi zaman boyutunu
içerdiği için zamanın fonksiyonu olduğunu belirttim.
3
Amacım değerli bir ISP tasarlamak idi. Sorgulamaya devam ettim.
Peki, değerli bir ISP’de neler olmalı?
Cevabım: “her şey” oldu. Bütünün
tamamını temsil eden, daha küçük bir arayüz ile başlarsam, daha tutarlı ve ekonomik
bir yol izlerim dedim.
Her şeyin/bütünün resmini çıkarmaya çalıştım. Uzun bir liste yaptım ve listedeki maddeleri
kategorize etmeye başladım. Amacım, en
değerli ISP’yi, en kısa sürede kurmak olduğu için (daha küçüğü olamayacak
şekilde) kategorize
edilmiş, en kısa listeye erişmekti.
Karşıma çıkan liste şu oldu (hem iş dünyasından örnek, hem de
vücudumuzdan örnekleriyle):
·
altyapı
(mesela, telefon operatörleri, İSS’ler, karayolları, demiryolları, …
damar/iskelet/sinir sistemi, vs.)
·
erişim
noktaları (mesela, bilgisayar, telefon, araba, uçak,
gemi, … organlar, vs)
·
içerik
(mesela, telefondaki konuşmanın kendisi … organda üretilen enzimler, vs.)
·
finansal
ürünler/elektronlar (mesela, banka, sigorta, … sinirlerde
iletilen elektronlar) (para, aslında elektron demek mümkün)
·
perakende
ürünler/moleküller (mesela, market ürünleri, …. vücudun ürettikleri,
attıkları, vs.)
·
hareket
ve depo noktaları (mesela, otel, kargo firması, ….
bağırsaklar, idrar torbası, vs)
·
hizmetler
(mesela, doktor, avukat, aşçı, güvenlik, … beyin, vs.)
Sonrasında, ISP’yi kurgulayacak ekip çıkar çatışmasından bağımsız
(dolayısıyla bu 7 noktada yer alabilecek kurumlardan bağımsız) olmalı, hatta ISP’nin
kurulmasını finanse edecek kaynak da bağımsız olmalı dedim. ISP’nin community’sini de ayrı, bağımsız bir
nokta (bu noktaya “fikir” veya “niyet” demek de mümkün) yerleştirdim.
Bu süreç içinde insanları biraraya getirmenin en ekonomik ve
anlamlı yolunun birlikte öğrenmek olduğunu fark etmiştim ve bu yüzden loyalty,
community, learning sıralaması oluşmuştu.
Yani aklımda hep bir çeşit “okul” kavramı vardı.
Bu bir fikir toplumu olacaksa, yani fikirlerin de maddi değerinin
olduğu, herkesin fikir üretebildiği bir toplum olacaksa - fikirlerin bir kaydı,
arşivi olmalı diye düşündüm. Son olarak
da, ISP’deki tüm işlemleri kayıt altına alan (kart) bir nokta olmalı ve arşiv ve
okul ile birlikte bu nokta da çıkar çatışmasından bağımsız olmalı diye
düşündüm.
Sonunda karşıma şu şekil çıktı:
bu şekle:
- her şeyin/bütünün bir çeşit temsili resmi olarak bakmak mümkün,
- tamamlayıcılığın olduğu bir loyal community kurma sürecinin belkemiği/algoritması olarak da,
- üretimin nasıl olması gerektiği konusunda bir sav,
- paylaşımın (mesela, katma değer paylaşımının daha başlamadan bilinen bir reçetesi) nasıl olması gerektiği konusunda bir sav,
- noktalardan birindeki kurumun nasıl işine odaklanıp, diğer (noktalardaki) işleri yapmaması gerektiği (aksi takdirde kendi işine odaklanamayacağı için, sahip olmayı öncelediği için, paylaşmayı beceremediği için, vs.) konusunda bir sav,
- teknolojinin insanlığın arayüzlerini nasıl değiştiriyor olduğu ile ilgili bir sav,
- yaşam boyunca rollerimiz ve öğrenme süreçlerimiz hakkına bir sav,
- dayanışma ile ilgili bir sav,
- fikir toplumunun yapısı ile ilgili bir sav,
- gelecekte siyasetin nasıl olabileceği hakkında bir sav,
- arama motorlarının hem arama, hem de cevapları sergileme arayüzü olarak bir sav,
- çıkar çatışması olmayan, daha barışçıl bir dünya için bir sav olarak bakmak mümkün.
Bakış açılarım hepsini içeriyor. Bu şekli ISP tasarlamak için bir başlangıç
noktası olarak hayal etmek mümkün. Tabi
daha da ötesine gidip, herhangi bir projenin başlangıç noktası olarak bakmak da.
O dönem işi banka kartı iş geliştirmesi
olan birisi bu şekle bakıp erkek ve dişi üçgenleri tanımladı: fikir, takım,
kaynak projeyi başlatan erkek (açık gri noktalardan oluşan) üçgen dedi. Erkek
üçgen projeyi başlatıyor. Kart, okul ve arşiv de dişi (koyu gri noktalardan
oluşan) üçgen dedi. Arşiv geçmişi, kart
bugünü, okul da geleceği temsil ediyor ve dişi üçgen projeyi zaman içinde
taşıyor dedi.
4
İlk üç adımın doğal bir uzantısı olarak
şu organizasyon şeması ortaya çıktı:
Bu fraktal yapı, hiyerarşinin olmadığı
düz bir organizasyon şeması. Bu şemaya
en hızlı öğrenen ve üreten kurum yapısı olarak da bakıyorum. Herkes birbirini nasıl tamamladığını biliyor,
görevini biliyor. “Patron” merkezde ve
herkese hizmet ediyor. İletişim hızlı.
Bu üssel bir yapı. Yani 7’nin üsleriyle genişliyor. İlk adımda
7, ikinci adımda 49, üçüncü adımda 7³ = 343 diye
devam ediyor. Bazı “noktaların boş
kalabileceği” yaklaşımı ile her boyuttaki organizasyonu 7’nin üssü olan bir şablona
oturtmak mümkün.
“Uygulamasını yaptın mı” diye
sorarsanız: birkaç sene sonra (2002-2004) çalıştığım kurumun organizasyon
yapısını bu şekle oturttum.
Uygulama işe yaradı mı derseniz:
çalışanlar anlamaya ve sahiplenmeye başlarken kurumdan ayrıldım. Ancak, ISO kalite belgesi güncelleme
sürecinde denetim için gelen yetkiliye modeli aktarmam çok kısa sürdü. Anladı, takdir etti, ve denetime başladı.
5
Yukarıda anlattıklarım 1999-2000
arasında 9 ay gibi bir sürede ortaya çıktı.
Aynı dönemde katılmış olduğum eğitimle ilgili bir konferansta konuşmacı
eğitim kelimesinin “eğmekten” geldiğini söyleyip, insanlık olarak çocukları “eğme”
hakkımızı sorguladı. Amacım loyal
community kurmak olduğu için ayırıcı kelimeleri terk edip, elimden geldiği
kadar birleştirici kelimeleri kullanmaya başladım:
Kanımca kullandığımız kelimeler,
kavramları, fikirleri, tavırları, ve dolayısıyla geleceği şekillendiriyor.
6
ISP diye yola çıktım . Ancak, yolun kendisinin insanlık için ISP’den
daha değerli olduğunu düşünüp, kavramları içine gömerek Türkiye en hızlı nasıl
zenginleşir konulu, bilişimle kalkınan bir ülkeyi tarif eden bir proje
yazdım. Adı internetvadisi idi. İnternetvadisi’nde yukarıda 3ncü bölümün ima
ettiği gibi: i-hayat, i-toplum, i-dil, i-cihaz, i-stüdyo, i-toplantı, i-köy
gibi kavramlar vardı. İlk cümlesi: “internetvadisi
bu dünyayı daha iyi bir yer yapmanın Türkiye’den başlayan bir yolu” idi.
i-stüdyo’da fikir, yetenek, ve kaynak
bir araya geliyor, üretim yapılırken öğrenim oluyor; üretim sırasında oluşan
katma değer öğrencinin öğrenimini finanse ediyordu. Usta, kalfa, çırak sistemi farklı yaşlardan
kişilerin farklı yaşlarda kişilerden öğrenmesini sağlıyordu. Amaç en kısa sürede katma değer üretim
becerisi olan (özellikle dijital içerik üretimi konusunda) bir gençliğin ortaya
çıkmasını sağlamaktı.
2000 ve 2001 yıllarında İnternet
Konferansı’nda internetvadisi hakkında sunum yaptım. 12 ay kadar iş dünyası, akademisyen, bürokrasi
… kapı kapı dolaşıp, anlatmaya çalıştım.
Gerekenin öncelikle zihinsel bir devrim olduğunu, bir mekan veya bina
olmadığını anlatmaya çalıştım. Dinlemeye hazır kimse bulamadım. Egolar öne çıkıyordu. Yurttaşından fikir almaya niyeti olmayan
insanlar vardı önümde. Zihinsel
duvarları aşamadım. Beklerim dedim.
https://nasilbirgelecekmi.blogspot.com/2020/04/internetvadisi-net.html
https://nasilbirgelecekmi.blogspot.com/2020/04/internetvadisi-net.html
7
2002’de kızımız doğdu. 9 aylıkken çocukları bilimle, deneylerle
buluşturan okul sonrası etkinlik merkezi kurulmasına destek oldum: annesi ve
bir arkadaşımız ile… Neredeyse ilk günden itibaren robotik çalışmaları
yapılıyordu. 2004’te eşim arayıp,
kullanılan robotların yurt dışında turnuvasının yapıldığını söyledi. Yukarıda da bahsettiğim gibi üç kafadar ABD’ye
gittik, öğrendik. O günlerden beri artan
sayıda gönüllü ve bağışçı sayesinde bu robot turnuvaları geliştiler: www.bilimkahramanlari.org
16 sene içinde yılda 10.000 öğrenciye erişebileceğimiz kapasite inşa
ettik. Bir çeşit loyal community (i-köy)
oluştu.
Süreçlerde çocukların kazanımları ayrı
bir konu. Girmeyeceğim. Ancak, kısaca: ülkenin bilişimle kalkınması
yolunda paylaşmış olduğum hayallerin (gönüllü, destekçi, veli, öğretmen, ve
katılımcıların enerjileriyle) belli ölçüde gerçeğe dönüştüğünü gördüm.
Bu süreçte yukarıda yazdıklarım bana
rehberlik etti. Özellikle “yarışma,
rekabet, sonuç” gibi kavramların öne çıktığı bir dünyadan farklı, bu
kavramlardan kurtarılmış bir bölge inşa etmeye çalıştık. Bugüne kadar 78 ilden katılmış 40.000 kadar
öğrenci, velileri, öğretmenleri şahidimizdir.
Her sene 1.000 kadar gönüllü bu projeye destek oluyor.
8
Her şey harika gitmedi. Bir çeşit “duvara çarptım.” İçime doğru belki geç kalmış, belki de
zamanlı bir yolculuktayım. Bu arada
insanlığın en önemli sorununu “şiddet” olarak tanımladığım bir süreç yaşadım. İçe yolculuk olmasa, bunu yazamazdım: http://nasilbirgelecekmi.blogspot.com/2019/03/
9
Geçen 4 sene boyunca artan tarih
okumalarım beni değerli sohbetlerin olduğu noktalara götürdü. Bunlardan birinde Spinoza hakkındaki derste
öğretmen “tutku, özgürlük, yabancılaşma” kavramlarından bahsedince zihnimden şu
şekil döküldü: http://nasilbirgelecekmi.blogspot.com/2020/11/oyun.html
Bu şekil insanlık olarak gelmiş
olduğumuz noktanın sorunlarını “doğru” algılama ve dengeli çözümler üretme
yolunda bir adım olabilir.
Anlattıklarım günümüz ekonomik ve devlet
sistemlerine bir alternatif ortaya çıkarmaya çalışırken fikir verebilir.
Paylaşım, denge, güven, şeffaflık,
üretim optimizasyonu, şiddet minimizasyonu için öngördüğüm bir model. Sorgulamaya, gelişime açık.
Ne dersiniz?
*Zaman zaman İngilizce terminoloji kullandım. Affınıza sığınıyorum. İfade etmek istediğim konuyu daha hassas ilettiğini düşündüğüm için ve Türkçe’de en uygun kelimeyi henüz bulamamış olduğum için.
3ncü maddedeki şekil ile ilgili:
YanıtlaSildiyelim ki, Twitter'da yüzlerce hesabı takip ediyorsunuz;
ve diyelim ki, siz bu hesapları bu şekilde olacak gibi "kategorize ettiniz";
şimdi Twitter'da karşılaştığınız Twit akışınızın bu modele göre olduğunu hayal edin...
hatta, kenarları (buradaki gibi) renklendirilmiş olarak karşınıza çıkıyor diyelim....
daha anlamlı olmaz mı?
Meraklısına, farklı coğrafyalarda hangi değerlerin öne çıkıyor olduğuyla ilgili bir çalışma:
YanıtlaSilhttps://www.visualcapitalist.com/most-influential-values/