şiddeti tanımak, tanımlamak



Sanki toplum "şiddetin" tanımında hemfikir değil…

TDK'ya göre:

1. Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik.

2. Hız.

3. Bir hareketten doğan güç: rüzgârın şiddeti.

4. Karşıt görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma.

5. (mecaz) Kaba güç.

6. (mecaz) Duygu veya davranışta aşırılık.

Ama bana sorarsanız:

·         diğerine, kendime davranılmasını istediğim gibi davranmıyorsam = şiddet;

·         ırk, cinsiyet, inanç, renk, cinsel tercih gibi çoğunlukla raslantı olan kavramlar üzerinden insanlara ayrımcılık yapıyorsam = şiddet;

·         şiddeti olağanlaştırırken “ama” veya “fakat” kelimelerinin arkasına sığınıyorsam = şiddet;

·         aşağılıyorsam = şiddet;

·         değersizleştiriyorsam = şiddet;

·         kötülüyorsam = şiddet;

·         diğerini, evrensel değerler yerine yerel geleneklere göre değerlendiriyorsam = şiddet;

·         maske takıp, gerçeği kendimden bile gizliyorsam = şiddet;

·         kendimi dahil, aldatıyorsam = şiddet;

·         hamaset (anlamı “yiğitlik” olan bu kelime, uzun süredir “demagoji yapmak” veya rastlantı olan farklılıkları halkı gaza/galeyana getirmek için kullanılması anlamını taşımaktadır) yaparak kandırıyorsam = şiddet;

·         “vatan-millet-Sakarya” ile kandırıyorsam = şiddet;

·         "şehadet makamı" diye kandırıyorsam = şiddet;

·         “fıtrat” diyerek kandırıyorsam = şiddet;

·         egoyu öne çıkarmak = şiddet;

·         üstün olduğumu ve fazlasını hak ettiğimi düşünmek = şiddet;

·         doğaya zarar vermem = şiddet;

·         fiyatın doğaya verilen zararı yansıtmamasını kabullenmem = şiddet;

·         kültür kelimesini statik durum olarak kullanmam = şiddet;

·         dengesizlikleri sorugulamamam: gelir paylaşımında, yaşam kalitesinde = şiddet;

·         liyakata değer vermemem, ahbap-çavuş ilişkileriyle yönetmem = şiddet;

·         önyargılı ve yargılayıcı olmam = şiddet;

·         süreç odaklı dil yerine, sonuç odaklı dili kullanmam = şiddet;

·         kibir, yalan, küstahlık, şımarıklık, bencilliğimi yansıtmam = şiddet;

·         içimdeki gerçek kahramanı (vicdanı/aklı) dışlamam = şiddet;

·         geçmiş şiddet ile yüzleşmemem = şiddet;

·         devletin toplum için değil, toplumun devlet için var olduğunu iddia etmem = şiddet;

·         tutarlılığı öne çıkarmamam = şiddet;

·         konuşurken çocukların gözünün içine bakmamam = şiddet;

·         bunların evde, aile içinde, eğitim içeriğinde, ritüellerde, medyada, ve tabi ki, siyasette kullanmam = şiddet.  Devam etmek mümkün…

Aydın, eğitimli, üst rütbeli, zengin ... hepsi şiddet ile toplumu köleleştirmiş.

Max Weber’in devlet tanımı “belirli bir alanda egemenlik için örgütlenmiş, (devlete bağlı) görevlilerin fiziksel güç kullanma tekeline sahip olduğu siyasal bir birlik” (ekşisözlük’ten) ne yazık ki hayatımıza yansımış durumda.

Toplumun kendisiyle barışması, yolunu bulması için önce:

·         neyin şiddet olduğunu,

·        şiddetin nasıl araç olarak toplumu köleleştirmek için kullanılmış olduğunu,

 ve bu şekilde köleleşmiş toplumun gerçekte özgür olmadığını fark etmesi gerekiyor…


Asıl bayrağım şiddet ise, “açlığım” hiçbir zaman geçmiyor!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

buraya-nasıl-geldik-II

bir-model-kurgusu

geceyarısına 2 dk kala tedxizmit konuşmasının metni